8 Aralık 2010 Çarşamba

Bir iktidar nasıl gider

Gün itibariyle Akp'nin zihniyet ve tavır değişimini iyice hissediyoruz. Ramazan'da yoksul sofrasında tanıyıp sevdiğimiz başbakanımızı, artık protestocu gençleri döven polisleri ısrarla savunurken görüyoruz. Söylemi de çok enteresan: "Acaba bunlar siyasal bilgiler öğrencisi mi? Buna bakmak lazım. Bunların hangi çevreler tarafından tezgahlandığını tahmin edebiliyoruz" Yani ortada net bişey yok. Başbakan ne olmuş onu değil de ne olmuş olsa mutlu olur, neyin olmuş olmasını temenni ediyor onu söylüyor. Yani istiyor ki bunlar militan olsun, örgüt olsun, amaç sadece provokasyon olsun.

İyi de bu önyargı, "Başörtülü değil mi hepsi aynı, bunlar hep siyasi simge" diyen önyargıyla aynı değil mi? Siz bu söylemin mağdurları olduğunuz için orada olduğunuzun farkında değil misiniz? Demekki güç gerçekten böyle birşey. Sıradan insanlarla arada çok kuvvetli bir set olabiliyor. Bu seddin inşaatçıları da başbakanın etrafındaki dalkavuklar olsa gerek.

Medyaya sürekli emirler yağdıran, olaylar hakkındaki peşin hükümlü ve ben bilirim tavırlarının kendilerine yaramadığını, artık Akp'nin görmesi lazım. Hükümet demokrasinin kendisinin aleyhine işlediği durumlarda çok kötü bir sınav veriyor. Başbakanın, fakirin iftar sofrasından fildişi kulelere tırmanma yolculuğuna daha ne kadar devam edeceğini merak ediyorum.

Tüm bunların yanında Nur Serter'in çıkıp protesto ve düşünce özgürlüğünden bahsetmesi de ne komik. İkna odalarında demokrasi anlattı sanki. İstanbul üniversitesi önünde başörtüsü zorla çıkarılan, dövülen öğrencileri camdan seyrederken aklından neler geçiriyordu acaba. Ya da Nuray Bezirgan başörtü eyleminde coplanıp bebeğini düşürdüğünde neredeydi?

Süheyl Batum'un kendisine yapılan eyleme faşizanca deyip, Habertürk'te sırf iktidarla aynı söylemde olmamak için "yok o kadar da faşizanca değil" diye kıvırmasıyla da siyasetten bir kez daha midem bulandı. Allahtan Devlet Bahçeli arada çıkıp Calculus anlatıyor da siyasete hala sempati duyuyorum.


Eee Sonra..

2 Kasım 2010 Salı

Google'a...

... büyüyünce ne olmalıyım diye yazmak istiyorum. Eee Sonra..

3 Ağustos 2010 Salı

Yeni başlangıçlar..

Merhaba ey blogum.. Az önce farkettiğim üzere sana nasıl yazı yazılacağını bile unutmuşum. Zar zor girdim bahçene. Son yazıma baktım. Ciddi yazılar zamanı demişim. Bunu dediğimde uzun bir yazı yazıyordum. "Kürt siyasi hareketi inandırıcılığını kaybetmiştir" diye. Bi ara yayınlayarım inşallah. (Beklentiyi yükseltmeyeyim.. İki satırlık bi karalama işte:) Bu taslak yazıdan sonra öyle ciddi şeyler yaşadım ki.. Hayatımda herşey uçuşa geçti. O günlerden beri ilk defa şimdi duruluyorum.

14 ağustos sabahı Boston'a uçuyor olacağım nasipse. Türkiyedeki son 10 günüm. Hayatıma yeni bir başlangıç yapıyor olacağım her anlamda. Yeni bir çevre, yeni bir okul, yeni bir ülke. yeni ümitler.. Yani yeni bir hayat..

Kendimi tünel ucundan ışık sızdığını gören bir kişi gibi hissediyorum. Ama artık o kadar zor inanıyorum ki, sık sık gözlerimi ovuşturuyorum...
Eee Sonra..

4 Mayıs 2010 Salı

Ciddi yazılar zamanı

Şimdiye kadar blog'umda keyfimce yazdım ettim. Ama öyle şeyler oluyor ki memleketimde, artık içime sığmıyor. Yazmak istiyorum, yazacağım.. Eee Sonra..

30 Nisan 2010 Cuma

"ama tutamıyorum zamanı..."

Az önce Nesim Hoca'ma final tarihindeki çakışmayla alakalı bir mail attım. Sonra da dedim ki "final mi? ne finali.., bize final olarak gelmez". Baktım ki Nisan 30 olmuş.. Sene 2010. Mezuniyet'e ramak kalmış. BilNews'te de haber çıkmış. 15 Haziran'da mezuniyet töreni gerçekleştirilcek diye. Mezun olmaktan korkuyor muyum ne? Eee Sonra..

9 Mart 2010 Salı

Neler oluyoor bana..

Bu aralar çok sinirli biri olup çıktım. Kendime gıcık oluyorum. Tamir edilemez hasarlar bırakmasam bari. Üsin'e göre bu halimin sebebi Amerika'ya gitme durumum. Evet bu kabullere çok sevinmekle beraber, ailemden uzak olacak olmam gayet sıkıyor canımı. Sabır yarabbi... Eee Sonra..

6 Mart 2010 Cumartesi

Boston Yolları Taştan

Buraya en son Purdue'nün kabul haberirni yazdıktan sonra köprünün aldından çok sular aktı. Purdue'den bi ses yok, ama harici pek bi gürültülü geçti. Üst üste red haberleri aldık. University of Southern California'nın haberi baya bi üzdü önce. Çünkü orası olmayınca onun üzerinde kalan okulların da olmayacağı belli olmuş oldu çünkü. (Nası bi cümle bu:) Ki U Penn- Wharton da hemen akabinde postayı koydu bize. Ama hiçbirininki koymadı, Ohio State-Fisher'in koyduğu kadar. Biz o iş olur diyoduk. Reddi almam da enteresan. Yurdun zemin katında bu meseleleri konuşuyoruz. O koydu bu koymadı falan. Arada ben öylesine bi posta kutusuna uzandum duvardaki, Ohio State mektubu.. Bilal Purdue'de olduğu gibi "Dur önce ben okuycam" falan dedi, ama busefer yemedi. Olci'nin de dediği gibi "Bi okul sana bir mektup gönderdiyse ve senin bundan haberin yoksa, tabiki de reddetmiştir".

Öyle bozuk bir moralle geçen günüm ve gecem gördüğüm mail ile sona erdi. Hatta odadakilerin de gecesi sona erdi çünkü sabak 6 daki bağrışlarımla ve sevinç gösterilerimle onları da uyandırdım. Pek sevgili Boston University kabul göndermiş, hemi de demişki burs verirsek iyi veririz. Ben de "hay hay" dedim. "Pen parama bakarım"..

Şimdi sıra salı günü Yunanlı dostumuz Cassandras ile yapacağımız telefon görüşmesinde. Orda mçmassak bu iş olcak gibi. Özellikle Selanik göçmeni olduğum mevzuu üzerinde durmayı planlıyorum:)

Erken heveslenmek istemiyorum ama, Amerika ile alakalı karmaşık duygular sardı beni. Onu da başka bi zaman yazayım.
Eee Sonra..

23 Şubat 2010 Salı

:)))))))))))))

Evet millet.. Bu gece itibariyle benim de artık bir kabul'üm var. Pek sevgili Purdue University, kollarını bana açtı. Her ne kadar burs verip vermeyeceği belli olmasa da, gelen ilk cevabımın kabul olması bizde ayarsız sevince yol açtı:) Teşekkürler Purdue:))

Gece, Üsin'e gelen kabul haberiyle başladı. Bu kabul haberine Üsin adına çok sevinmemiz ile birlikte, aslında bu haber bizim için bambaşka manalara geliyordu: Çukarağa'da Üsin'e ısmarlatacağımız yemek.

Gittik, tıkındık, coştuk eğlendik. Hatta makarasını dahi yaptık, bi kabul daha gelse yiyecek yer kalmadı diye. Yurda döndüğümüzde Bili'ye: "Ya bak bakıyım dedim", "Bana kabul geldi galiba".

Bu lafım benim ne kadar mübarek bi kişilik olduğumu göstermiyo, çünkü iki haftadır aynı geyikle mailimizi açıyoruz. Maili gördüm, sandım ki akşam bana belgelerimin eksik olduğunu söyleyen okul cevap attı. Sonra baktım "admit" yazıyo, beynim bunun karşılığının kabul olduğunu söyledi. Ben inanmadım. Sonra Bili aldı ekranı, ben okucam diyo. Suratına bakıyorum, önce bi gülüyo, sonra bi somurtuyo. Ben aradan "I am pleased" yazısını okuyorum, diyorum ki bu çocuk niye sevinmiyo. Sonra anlıyoruz ki bi sakatlık yok ve...

Bu okulu ilk bulduğumuz zamanları hatırladım. Adıyla eğlendiğimiz günleri. Sonra başvurumuzu hatırladım. O zamanlar ben bu başvuru işlerini Bili'ye bırakmış, öyle saf saf geziniyodum. Sonra bayramdan önceki cuma günü saat 16.50'de transcriptimi yollarken baktım ki İşletmeye başvuruyorum. Çünkü Bili oraya başvuruyodu, bana da orayı yazmış. Ben piyasada olmadığımdan ozamanlar.. Sonra ne uğraştım o paketi mühendisliğe gönderebilmek için okul içinde.

Akşam üstü kebapçı İrfan abiye: "Abi Üsin kabul aldı hollandadan" diyince, yüzüme "Kabul ne la" bakışı attı. Ben de kabul aldım diyim de bidaha baksın öyle. İrfan abi süpersin:)

Bu arada, kabul haberine en az benim kadar ayarsız sevinen, benden daha meraklı olarak google maps'ten bütün Purdue Kampüsünü turlayan Bili.. Sağol kardeşim.. Allah sana daha iyilerini nasip etsin inşallah..

Bu arada Purdue fena bi okul değil. US News'in sıralamasına göre Amerika'da mühendislikte en iyi 12. okul. Neil Armstrong'un okulu. Aya giden ilk ve son astronotlar bu okulun öğrencileri. Okulun içinde bi havaalanı bile var. Ben iddialı bi adam değilim zaten, yeter bana:)

Benime sevinen herkese teşekkürler..

Mutluyum.. Ve neden bilmiyorum, haberi aldığım ilk andan itibaren bu şarkıyı söylemek istiyorum.






Eee Sonra..

15 Şubat 2010 Pazartesi

Aşk bizi bulabilir mi?

Muhteşem bi gece geçirdik bu hanım sayesinde. Bir insan bu kadar mı şirin, hem bu kadar mı iyi bi sanatçı olur. Teşekkürler Sertab..

14 Şubat sevgililer günü konserinde, Anadolu Gösteri Merkezi'nde Sertab konseri vardı bu akşam. Bunu ben de garipsedim farkedince, ama bu benim böyle ciddi gidip seyrettiğim ilk konser. Daha önce Sezen'e gidecek idim ki, öğrenci halimle bi burs parası vermek içimden gelmedi kendisine. Çapım yetmedi daha doğrusu. Farid Farjad'ı da bileti zamanında almadığımız için kaçırdık. Çok üzülmüştüm o zaman. İki hafta önce arkadaşım Sertab konseri var deyince düşünmeden bileti aldık.

Gerçi yine de düşünmek lazımmış, çünkü konser 14 şubat sevgililer günü konseri.. Gideceğim vatandaş oda arkadaşım. Farkedince güldük baya:) Sonra bu böyle olmaz, 2 haftada birini bulalım, konsere sap halimizle gitmeyelim dedik:) 2 haftalık süre 0-0 sona erince mecburen birbirimize kaldık tabi:) Ya bilete bari sevgililer günü konseri yazmayın ya insan kötü hissedio:)

Şunu söylemem lazım ki, Sertab'a hayranlığım katlandı. Mükemmeldi tek kelimeyle. Tabi bunda bu sefer kendini de çirkinleştirmemiş olmasının katkısı var. Sertab, n'olur böyle düzgün giyinsen, düzgün süslensen. Lütfen uzaylı moduna çok girme, biz seni seviyoruz böyle.

Birbirinden güzel şarkılar okudu. "Ya bunu da okudu, güzel şarkılar bitti" derken ötekini patlattı. O zaman anladım ki büyük sanatçı olmak böyle bişi. Sahnedeki tek şarkılık insan olmayınca, olan bizim alkışlayan elcağızlarımıza oluyo. Sertab'ı böyle harika bulunca nedendir bilmem, gözümün önüne Ajdar geldi. Hey gidi memleketim dedim. Sonra da dedim ki, "Sertab'a can veren Rabbim, Ajdar'ı nasıl yarattın. Nedir bundaki hikmet?" Heralde Sertab'ın kıymetini anlatmak olsa gerek. Ha birde, kendi de bahsetti Sertab vokalistiyken Sezen'in nasıl şarkılarını konserlerinde ona söylettiğinden. Heralde bu da sanatçıların sultanı olmak oluyo.

Hadi biraz konseri anlatayım.

Konserden önce bi kız bize zorla anket yapmaya çalıştı. Hadi kabul ettik, zorla telefonumuzu istiyo. Vermiyoruz tabiki. Kız "lütföööenn.. ama ben arıcam baaakkk" diyo. Ya nesin sen ya? İnsan anket yapmak için bile dişiliğini kullanıyosa..

Sertab, 15 dk falan geç girdi. Önce hafif kızar gibi olduk ama sonra farkettikki millet işini yumurta kapıya gelince hallettiğinden.. 9.10 da hala millet içeri giriodu. Abi zamanında gelin şuraya. İçine ediyosunuz valla.

Konserin en güzel iki şarkısında, unutursun ve açık adreste arkamda cayır cayır sesli bi şekide muhabbet eden çift'e sormak istiyorum. Ne halt yemeye geldiniz ya konsere. Bu şarkılarda muhabbet etçekseniz Sertab'la bi alakanız olamaz ki!! Kıza dönüp küfür edecektim nerdeyse ya. Suratına bakınca sustu bi şarkı, sonra gene konuştu. Allah sizi bildiği gibi yapsın.

Gecenin en güzel anı.. Sertab vermiş coşkuyu.. Aşk'ı okuyo.. Sap halimle ben bile moddayım. Herkes sevgilisine sarılıyo, gözlerinin içine bakıyo falan.. Yanımda güzelce bi hanımla konsere gelen entel görünümlü bey ne yapıyo? 100 metreden cep telefonuyla sertab'ı çekmeye çalışıyo. Oğlum ben sana söyliyim, öküzsün. Hem de bi ton küfür yemişsindir sevgilinden. Odun herif ya..

Sertab en güzel konser bu oldu bu 3 akşamda dedi. Hafif " sertab yapma be, verme gazı" dedim. Ama sonra nette okudum ki önceki Antalya konserinde falan millet salonda sigara içmeye çalışmış, Sertab uyarmış falan. Abi neden benim milletimde bu kadar öküz var ya.

Konser salonu kötüydü bence. Sesi uzaktan geliyomuş gibi dinledik. Nası bi akustiktir bu. Ayrıca sertab keşke daha kalabalık bi orkestrayla gelseydi. Müzik bazı yerlerde yavan kaldı. Ama herşeye rağmen mükemmel bi ses dinledik bu gece. O bıcır kadında ne enerji varmış? Aman yarabbi, hiç durmadı.

Sertab, harikaydın. Bu akşam bizim için çok iyi oldu, çok da güzel iyi oldu:) Tekrar tekrar teşekkürler...
Eee Sonra..

10 Şubat 2010 Çarşamba

Dünya durdu mu ne ?

Kaç gündür gözüm mail kutusunda. Günler çok hızlı geçmesine rağmen ne Amerika'dan ne P&G den bir ses seda yok. ÖSS'den önceki haleti ruh hali üzerimde. Seneye nerede olacağımı merak ediyorum oldukça. Bi yandan da okul bitmesin istiyorum. Öyle bi durdum, bekliyorum. Tabi okulum beklemediği için o da ayrı bi sıkıntı. Ey kapitalist, emperyalist ABD.. Hadi artık, bi haber yolla, bi selam lutfet.. Eee Sonra..

3 Şubat 2010 Çarşamba

Ben...

Hastayımm.....:( Eee Sonra..

27 Ocak 2010 Çarşamba

Yeniden...

Herkes ara vericem dedi blog yazmaya, onlara kızdım neden ara veriyosunuz diye. Bugün bakıyorum ki tam bir ay olmuş ben yazmayalı. O kadar çok şey birikti ki.. Hadi bu konuyu yazayım diye başlayamıyorum baktım, ortaya karışık olsun bari dedim. Yoksa sittin sene eski yıl yazısı kalcak orda.

Aralık sonundan sonra 15 gün daha finallerle boğuştuk. Sonuç olarak güzel bi ortalama geldi. Bol keseden aldığım notlar olduğu gibi içime oturan notlar da oldu. Rusça faciasından sonra, ders C+ geldi. Beklediğimdek yüksek bile:) Ancak Macro Econ dersim B+ geldi ki, hocayı yakalasam ağzıma geleni söylicem. Aha bu herif final kağıtlarını okuduysa ben de burdayım..

Bunların yanında Research ve bitirme projemin dersleri de güzel geldi. Bu iki dersten güzel güzel sunumlarımızı yaptık, öyle bi mutlu oldum işin sonu güzel gelince. Hatta research dersini de ne iyi atlattık diye düşünürken, hocadan gelen bi maille yıkıldım. İkinci dönem de devam edecekmişiz. Tadında bıraksaydık iyiydi ya neyse..

A getirdiğim bir tarih dersim var ki, amaaaaan.. Evlere şenlik. Bir dönem derse merse gitmeden, ders sunumunu yapmadan, hocadan ödünç aldığım kitaptan çektiğim kopya marifetiyle... Dostlar başına böyle hoca, böyle not:)

10 gün kadar İstanbulda takıldım. Pek tatil gibi olmadı, biyere çıkmadım. Bu süre zarfında babam bir fıtık ameliyatı geçirdi (çok ağır bir ameliyat değil, gayet iyi şimdi:); babamlar 2000 model bir Kia Pride aldı, ben evin bilimum tamir işlerini yaptım karlar altında. Kitaplar okudum, nezamandır seyretmek istediğim filmleri seyrettim.. Başka da bişey olmadı. Pek dinlenemedim ki. İki hafta tatil mi olur, bir aydır yırtındım şurda. Off Bilkent, beni neden yoruyosuuunn..

An itibariyle Ankara'nın bitarafımı donduran soğuk kollarına kendimi atmış bulunmaktayım. Şu an P&G ile devam eden bi mülakat sürecim, kendilerinden haber beklediğim 8 güziide USA üniversitesi, gaza gelip giriştiğimiz bir girişimcilik maceram ve 4 ay sonunda mezun olmayı beklediğim bir okuldum var. Daha bismillah, yarın Tekirdağ'a gidicez proje için. BSH dergisi, bizimle röportaj yapçakmış. Projeyi nerenizden uydurup yazdınız diye sorcaklar heralde. Burda yazdık da fabikaya olur mu bu yaptıklarımız bilmem.

Son raund için gong çaldı. Okulum yine bi orijinallik yapıp dersleri cuma başlatıyo. Bu son dönemde amacım üniversite bitmeden yapılması gereken 100 tane şey yapmak. Gezmek, tozmak, coşmak, ders çalışmak ne aklıma gelirse hepsini yapıcam. Dersi bile sırf zevk için çalışçam. Olur ya ileride özlerim. USA da bizi sallamıyo zaten. Bu gidişle ver elini iş dünyası. Ama hareket çekmeden uzat şu eli artık.

Kendimi herşeyden bahseden adam "Taksimli Cenk" gibi hissettim. Yazı da tam o adamın ses tonunda olmuş zaten. "Geçen de elimi köpek ısırdı" falan diyesim gelmiş yazıda. Ama üstümde bi "la s.. et yaaaa" havası var. Bugün bisürü aksilik oldu. Minibüsçüyle kapıştm, 40 dk -9 C de otobüs bekledim. Bi ton küfür ettim. Mezun olucam, bu okul hala benim ders kayıt saatimi dönemimin en sonuna koyuyo ki, kampüste dört döniyim bi seçmeli alabilmek için. Ama hala bu hava gitmedi. Gitmesin de zaten. Bu modu sevdim.

Yazı yazmadığım sürede bana laf atan, söven sayan herkese teşekkürlerimi iletiyorum. Yazmamamın en birinci sebebi evde net olmamasıydı, bu yüzden kim ne yazdı hiç bilmiyorum. Ciddi konulara gene giremedim şu blogda. Yakında o da olacak inşallah. Bu dönem için, vira bismillah..


Eee Sonra..