30 Aralık 2009 Çarşamba

Eski yıl yazısı

Günlerdir bir koşuşturmadır gidiyor. Geçen yazımda iki satırla anlattığım gibi, insanlıktan çıktığımı hissettim bu projeler yüzünden. Geçen cumartesi yazdığım algoritmamın güzel sonuçlar verdiğini görünce çok sevindim ve kendime bi ödülü layık gördüm. Çok yoğun olmama rağmen Bilal'le Avatar'a gittik. O yoğunluk yüzünden olsa gerek, en geç seansa aldık bileti. Öyle uzun bi filmden gece 4 te çıktık haliyle. Sen misin bukadar olsun kendine zaman ayıran? Uyuduğum için pazar sabahki proje toplantısını kaçırdım. (Millet haftaiçi sabahı okula gitmezken biz Allah'ın pazarının sabahının körüne proje toplantısı koyuyoruz!!) Battı balık yan gider, akşama kadar uyudum ben de. İşte o pazar akşamı kalktıktan sonra, ilk defa dün (salı) akşam 5.30 da Rusça sınavımdan çıkıp uyumak için yorganı üzerime çektim. Arada elbiselerimle sızdığım ve darp suretiyle kaldırıldığım1 saatlik uykumu saymıyorum..

Şu an durduğum noktada; Rusça sınavımın ciddi şekilde patlamış olduğunu, Algoritmamın, sinemadan sonra denediğim örneklerde aslında okadar da iyi olmadığını gördükten sonra, Akademik danışmanımın "Yani başarısız olduk!" gibi öz bir cümleyle hakkımı takdir ettiğini, Humanity dersinden 1 puanla B+'ya düşüp, ortalamamı düşürme yolunda ve dolayısıyla "Yurtdışı yerine yurdum üniversitelerinde Master" a bir adım daha attığımı, bugüne olan bir projeyi yetiştiremediğimi görüyorum.

Ve Avazım çıktığı kadar bağırasım geliyor...

Akşamüstü yattıktan sonra gece 3.30 da uyandım. Tarihe baktığımda Aralık 30 yazdığını görünce şaşırdım. 2010'a bu kadar az kaldığını farketmemişim. Şöyle bi gazetelere baktım, memleket karışmış... Kozmik odalar falan.. Canımı daha da sıkmaya gerek olmadığından okumadım hiçbişeyi. Telefonumda 2 çağrı vardı, Babam ve proje arkadaşım.. Hadi babamla nezamandır konuşmadık, senle bugün 50 kere görüşmedik mi ey sevgili dostum. Rahat bıraksan artık beni..

Saat sabah 6 civarı ve Ensar'a telefon üstüne telefon. Projeler herkese dert.

Babam ameliyat olmak için gün alacaktı, bu konuyu çok önemsememe rağmen kaç gündür hiç arama fırsatım olmamış..

Ne yapıyorum ben??

İşte 2010'a böyle giriyorum. Yılbaşı kutlamaları hep saçma gelmiştir bana. Milletin içip içip dağıtmak için kullandığu bi araç sadece. Fotoğraf 2009'a girilen dakikalardan. 2010 'a girerken de aynı şeyler olacak. 2010 da 2009'a çok benzer geçicek. Memleketim darbe iddialarını konuşucak, biz hayata kendimizi kaptırmış etrafta olanların ve hayatımızda asıl önemli olan şeylerin, sevdiklerimizin farkında olmadan sağa sola koşuşuyor olacağız. Fotoğraf çekmeyi neden seviyorum biliyor musunuz? Fotoğraf zamanı durdurur. Anı ölümsüzleştirirsiniz. Bunun en büyük faydası ise o anın aslında ne kadar güzellikler içerdiğini anlamanızdır. Koşarken yol kenarındaki o çiçekleri farketmemişsinizdir daha önce. Fotoğraf ile tüm ayrıntısıyla o güzelliği yaşarsınız. Böyle hisseden biri yılların bukadar çabuk geçmesinden neden mutlu olsun?

Bilal'in yazısı hoşuma gitti. Ben de 2009'un bir fotoğrafını çekmeye çalışayım. Burdan sonrası, daha çok beni tanıyanların anlamlandırabileceği ve benim bu yılı hatırlamam için yazdığım satırlar.

-2009'a nerede girdiğimi hatırlamıyorum. Sanırım yurtta yalnızdım ve o gün akşam üstü uyumuştum. Saat 12'de dışarı baktım diye hatırlıyorum, sanki dünya kabuk değiştirecekmiş gibi.

-İlk aylarda yoğun bir şekilde akademisyen olmak istiyordum., fakat bahar döneminde aldığım iki master dersi bu fikrimi oldukça sarsmıştı. Artık akademisyenlik benim için sıkıcı bir dünyadan ibaretti.

-Gittigidiyor'dan ürün satıyordum. Hayatımda önemli bi yeri vardı bunun, çok vaktimi buna harcıyordum. 75'teki odamda sürekli bi köşede bi otodvd bulunuyordu. Bana 1500 TL takan vatandaş.. Seni hiç unutmıcam.

-Eskiden çok gittiğim biyere artık çok gitmiyor, hatta kaçıyordum. Ciddi anlamda bir boşluktaydım. Hayatımı artık daha anlamsız bulmakla beraber, yine de kaçıyordum. (Bu satırı herkesin anlamasına gerek yok)

-Yavuz'la kalıyordum. Normalde evde kaldığım halde artık çok uğramıyordum eve. Yavuzla odada çok fazla beraber bulunmadık. O genelde geç gelirdi, ben de sık sık Bilal'lerin odasına gidip orada takılırdım. Hatta adres verirken çok defa istemsiz olarak Bilal'lerin oda numarasını söylemişimdir. Güzel anılarım var o odada.

-Staj başvuruları.. 2009'a dair hatırlayacağım bir şey de bol staj başvurusu, bol red cevabı. Bilal'le gebze maceramız. Bilali feribota bindirmem 45 ytl'ye:) Durumu kurtarmak için ben:"Bak kazıklandık ama vapurun tadı başka" diyorum, ben vapura binmeyi sevmem ki diye cevap veriyor. Durumu toparlayamıyorum.

-Zamanını tam hatırlamıyorum ama diş ağrım yüzünden baygınlık geçirdiğim günler var burada biyerde.

-Dönem sonunda üniversitedeki en kötü not ortalamamı getiriyorum.

-Ordu'ya gidiyoruz. Bilal'lere. Çok güzel bi anı benim için. Bilal'e ve ailesine teşekkür ederim tekrar.

-Eczacıbaşı İlaç Pazarlama'da staj günlerim. İstanbulda olduğum için mutluyum, ancak hafta içi staj dışında hiçbişey yapamıyorum. 3 senedir istanbulda okadar çok kalmamıştım. Bi kafa dinleme dönemiydi. Staj ise benim için özellikle ilk zamanlarda hayal kırıklığıydı. Okadar eleme, mülakat, sınav'la girdiğim yerde fotokopi çekiyordum staj boyunca. Allah'tan Tuğba Hanım ilgilendi de daha ciddi şeyler de yaptım, bişeyler öğrendim. Tuğba Hanım, Ceren Hanım, Serkan Bey.. 2 ayım bu üç kişiyle geçti.

-Ege - Akdeniz turumuz. Bilal'leri göndermeyip kendim tura çıktım:) Bunu yıllarca anlatıcaklar. Hasanı ve Muratı zorla ikna ettiğim güzel gezi. Sanırım Hasan'ı kırmam yüzünden, o çok güzel günleri hep buruk hatırlıcam.

-İngilizce kursunda hocalık günleri. Tekrar eski günlere mi dönüyorum?? ... Hayır..

-Daha yeni öğretim yılının ilk günlerinden koşuşturma. TOEFL, GRE, başvurular.. Çalıştık çalışamadık derken başvurular bitti, referanslarımı bile aldım.

-Bitirme projesi.. Beni çileden çıkaran proje toplantılarım. 3 gün sinirlerimin yatışmıyordu o toplantılardan sonra. BSH projesini alışımız, ve Tekirdağ günleri..

-İş başvurularım. McKinsey, sen içimde hep ukde olarak kalacaksın. Özel sektörde nasibim yok diye düşünmeye başlıyorum.

- Yurt hayatının ne demek olduğunu daha iyi anladım. Odamı seviyorum, ama hep uykusuz geceler geçti burda. Çok iyi hatırlamıcam sanırım burayı.

Şu an bir final döneminin eşiğinde, yine canım sıkkın halde yazdım bu yazıyı. Hep canım sıkıldığında blog'a koşuyorum, hep bunalım yazıyorum. İleride baktığımda ne boktan bi hayat yaşamışım dicem sanırım bu satırlara bakarak. Genel olarak üniversite yıllarım böyle bi enteresan, koşturmacalı, kalabalık içinde yalnız bi halde geçti zaten.

Ey 2010... Geleceksen adam gibi gel.. Güzel şeyler getir... Yaşımı bir arttırmaktan başka işlere de yara..

Yeni yıl dileğim: Hayatım, eskisinden daha güzel olmak kaydıyla, bambaşka olsun..

Eee Sonra..

29 Aralık 2009 Salı

Uykuuuuu....

İsyanım birikti, sığmaz içime.. 36. saate sadece 1 saat uykuyla giriyorum. O bi saat uykudan da Hüseyin bağırıp çağırdı, Harun şemsiyeyle vurdu da öyle kalktım. Projeler, sınavlar, sunumlar.. Allah'ım yok mu bu karanlık gecenin sabahı?? Eee Sonra..

21 Aralık 2009 Pazartesi

Bilkent'ten Cem Yılmaz Geçti


Bu akşam uzun zamandan sonra bu kadar güldüm. Cem Yılmaz bugün Mühendislik Topluluğu'muzun davetlisi olarak Bilkent'teydi. İtiraf etmeliyim ki, kafamdaki Cem Yılmaz'dan daha farklı bir adam vardı bugün. Tahmin edeceğiniz üzere çok güldük, yarıldık hatta; ama bazen o kadar sinirlendi ki şaşırdık. Bağırıp çağırmadı tabiki ama çok laf soktu. Bu güzel geceden size bahsetmek istiyorum. Esprileri başkası anlatınca zaten iğrenç olur, bir de blogda bu hiç olmaz. Sadece aklımda kalan bikaç şeyi yazıcam.


Zamanında sıraya giremediğimiz için salona girmek yerine sinevizyondan izlemek zorunda kaldık kendisini. Söylemek istediğim ilk şey, 6 da başlayacağı söylenen gösterinin şaşırtıcı bir şekilde 6 da başlamasıydı. Malum, böyle ünlüler gelince 0 başlama saatleri uzar durur. Gösteri demek de çok doğru değil sanırım, soru cevap formatlı bi etkinlik oldu. Ama milletin sorduğu saçma sapan sorulardan çok biz Cem Yılmaz'ın ayriyetten anlattıklarını veya soruları zevkli hale getirdiği kısımları dinledik. Gerçekten sorulara cevap verdiği kısımlar sıkıcı oldu.

Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi'nde her yer bedava ColaTurka'larla, Yahşi Batı dekorlarıyla , Kızılderili kızlar ve Kovboy erkeklerlerle doluydu.

Kendisi üniversiteleri geziyormuş bu ara. Koç'a falan gitmiş. Koç'un harçlarıyla baya bi dalga geçti. Koç'un 27.000 TL olan ücretinden bahsederken, birinin kendini 27.500 diye düzeltmesi üzerine, "+ 500 TL rektör bahşişi" esprisine oldukça güldük. Buraya gelirken Bugatti'siyle (belki de Bugatti değildir, espriyle karışık söyledi) kaza yapmış bu arada.

Tahmin edeceğniz üzere her bölümle dalga geçti. Bilgisayar mühendisliğinden birinin sosyal hayat soruları sorması üzerine ot muamelesi yaptı kıza. Salonda hocalar olmasına rağmen affetmedi, her türlü muhabbeti yaptı. Bir kızın "Filmlerinizden çok bahsettik, Yahşi Batının reklamı oldu" sözü üzerine baya bi kızdı kendisi. Kıza gösteri sonuna kadar epey bi yüklendi. 20 kere falan laf sokmuştur heralde. Universitlerde 500 kişiye gösteri yapmakla reklam mı olur falan dedi. Buraya reklam için gelmemiş olabilir tabi ama gelirken de reklamsız geldiği söylenemez.

MT'den kim olduğunu gerçekten merak ettiğim bi vatandaş çıkıp o soruyu soran kız adına, hangi akla hizmetse, özür diledi. "Biz Tayun başkanla çok bu iş için uğraştık, gerekirse gene uğraşırız. Günlerce uyumayız. Bu arkadaş gibileri adına sizden özür diliyorum." falan diye Müslüm fanatiği ses tonuyla bişeyler söyledi. Ya kardeşim, sana ne. İsteyen istediğini sorar. Biraz daha uğraşıp sorulacak sorular listesi de hazırlasaydın bari.

Yine bu vatandaşlar teşekkür etmesi için Cem Yılmaz'a isim listesi vermişler. Tam bir rezillikti. "VIP listesi hazırlayanlar", "Gösteri Sonunda Salonu Toplayacaklar" gibi başlıklar altında isimlere teşekkür etti Cem Yılmaz. Doğal olarak bunlarla çok dalga geçti, biz de çok güldük.

Bugün soru soran arkadaşlar seçmece denk gelmiş. Mikrofonu eline alan "Yaa ben Bilkent Üniversitesinde okuyorooom, bi soru sorcaktaam" falan diye lafa girdi. Amele sorular geldi genellikle. Bol makara oldu.

Cem Yılmaz samimi geldi bana, açık açık posta koydu, fikirlerini söyledi. Artislik de yaptı bol bol. Anladığımız kadarıyla kendisi herkese komik adam olmaktan sıkılmış. Kendi kafasındaki adamlara hitap edicek şeyler yapmak istiyormuş. Yahşi Batı fragmanındaki "Filmi izlediğinizde Adamlar yapmış, helal olsun diyeceksiniz" lafının kendisine garip geldiğini söyleyen birine, böyle düşünen adam filmi izlemesin, oradaki esprileri benimle paylaşamaz zaten falan dedi.

İsim vermedi ama Çok güzel hareketler bunlar'a baya yüklendi. İzdivaç programlarının tiyatroda konu edilmesinin gereksiz olduğundan, zaten programların kendilerinin oldukça komik olduğundan bahsetti. Yine burada İsviçre'den ekrandaki hatuna telefonla yazan emekli beye, kadının "SSK primlerinizi dışarıdan mı ödediniz yoksa kendiniz mi çalıştınız" diye sormasını anlatarak baya güldürdü bizi.

Cem Yılmaz yine beklemediğimiz üzere 3 saatten fazla kaldı. Bu açılardan ünlü adam triplerinde olmaması sebebiyle bir kez daha hayranlığımı celbetti kendisi. Aklımda kalanları yazmaya çalıştım. Öyle dağınık falan oldu. Esprilere çok girmemeye çalıştım. Herşeye rağmen acayip eğlendim, gözyaşlarıyla güldüm. Teşekküler MT, teşekkürler CMYLMZ.

Eee Sonra..

13 Aralık 2009 Pazar

Ölmedim, yaşıyorum...

Biliyorum, bu sözleri benden çok duydunuz. Gene uzun süre blog alemlerinde görünmedim. Çünkü bu ara bloga yazsam yazsam Java, Xpress, Gams kodu falan yazardım heralde; o da sizi açmaz. Ama bu başlık mecaz değil, gerçek manasında var orda. Az önce Bili, Üsin ve bi arkadaş daha bir Aspava alemi yapmış okula geliyorken iken ölümlerden döndük ki alemci Bilkent'li gençlerden biri Eskişehir yolunda bizi az sıyırıp fena bir kaza yaptı.

Normalde böyle içip içip, yollarda yardıra yardıra araba sürenler için kullandığım ifade "gebersin" olur. Ama çocuk arkadaşım çıktı, ondan da öte girdikleri şoku görünce acıdım, allah korudu dedim. Yolun en sol şeridine titreye titreye öylece donakaldılar.

Yapmayın arkadaşlar, lütfen alkollü falan araç kullanmayın. Ben de bi kere daha artık hızlı araba kullanmıcam dedim kendime. Sadece kendine zarar vermekle kalmıyo bu vatandaşlar, zira Bili gayet normal kullanıyodu ama ölüme 10 metre kadar uzak kalabildik sadece.

Odaya girince arkadaş evrim teorisinden bahsetti de, şu tek düşündüğüm şey Allah'ın bana acıdığı. Ne evrimi ya, sadaka vericem ben..

Bu yazıyı da bu olayı unutmayayım, adam gibi araba kullanayım diye kaydediyorum..
Eee Sonra..

4 Aralık 2009 Cuma

Bi Defteri Daha Kapatmak..


Lisedeyken bi tanıdığım şunu demişti: "Mezun olduğunuzu bi yıllık yazarken, bir de ÖSS'ye başvururken hissedeceksiniz." Bu sözü duymamın üzerinden bu kadar çok zaman geçtiğini farketmemişim. Az önce arkadaşlarıma benim için yıllık yazmalarını rica ettiğim mesajları attım.. Acı olan, bu seferki gidişimin lisedeki kadar hüzünlü olmaması. Bu, son 4 senemin çok da hatırlanası geçmediği anlamına geliyor. Mesajları gönderirken, beraber güzel vakit geçirdiğim arkadaş sayısının ne kadar az olduğunu farkettim.

Genelde öylemi olur bilmem ama sanki sıcak arkadaşlıklar daha çok lisede oluyor. Üniversitede insanlar fazla rasyonel sanki. Büyüdükçe daha çok hesap kitap yapıyoruz. Halbuki akıl herzaman doğruyu söylemez, çünkü mükemmel değil. Kalp daha güvenilir sanki, yanlış yapsa da yanlışları daha masum.

Yine de insan herzaman kendini duygularına teslim edemiyor. Resmi tesadüfen buldum, ama isabetli. Şu anki durumumu, karmaşık duygularımı çok güzel anlatıyor. Bavullarımı topladım, yola çıkıyorum ama gideceğim yer meçhul. Kariyer günlerinde kullanılan klasik bi fotoğraf vardır, böyle heryöne tabelalar olan bi direk. Ben de öyle hissediyorum. Bi yola giriyor, biraz gidiyor sonra koşa koşa tabelanın başına geri dönüyor yeniden düşünüyorum. Böylece de mesafe katedemiyorum.

Neyse, esas diyeceğim odur ki: Keşke böyle olmasaydı. Daha dolu dolu bi 4 senem olsaydı. Kendimce bu duruma mazeretlerim var. En başta sevgili okulum Bilkent çok da nefes aldırmıyor insana. Ama aynı bölümde okuduğum, ortalaması benden çok daha iyi ama yapmadığı gezi, aktivite vs. kalmayan arkadaşlarım da var o ayrı. O da onların özel bi yeteneği heralde.

Bundan sonrasını ise bilmiorum. Dua ediyorum, o kadar. Allah'a emanet bi durum yani.

Valla yazı çok damar olmuş, yazarken farketmedim. Ama korkmayın millet bunalımlarda diilim. Sadece geriye döndüm baktım, bi iç çektim, yola devam ediyorum.



Eee Sonra..

26 Kasım 2009 Perşembe

Kızmayın...

Elenmeydi, depresyondu, kavga, dövüş, patırtı falan derken buraları gene boş bıraktım. Yok onu yazıyıyım, ulan bu da duruyo, abi bak kaç gündür bundan bahsetçez derkene gene mimlendim sonunda. Kendi kendine yazmassan böle olur işte. Millet seferber oldu şu genci de blog dünyasına kazandıralım diye. Sağolun ey blog gençliği ve BlahBlah. Sayenizde yaşıyorum:)

Mime geçmeden önce bikaç bişey diyim. Zaten mim 21 madde. Nina havasında olup bi mim de o patlatsa harıl harıl mim yazıoduk şimdi.

Tahmin ettiğim gibi oldu. Çabuk atlattım. Zaman iyi bi ilaç çoğu zaman. Kullanırken acı veriyo ama olsun. Mülakatlarda beni elemelerine de hak veriyorum, adamlar normal adam aramıyo kardeşim. Annemin "Oğlum, hayırlısı diye dua ettim" sözünü de teselli yaptım kendime. Dedim ki, demekki McKinsey beni alsa perişan olacakmışım. Düşündüm: Mutsuz, iş psikopatı, para şan şöhret sahne neon delisi bi adam olarak ailemin parçalandığını, şöhretin beni esir aldığını gördüm. Tüm dostlarımı kaybetmiştim, boğazdaki yalımda yapayanlız rutubet içinde ölüp gidecektim. Kapımdaki BMW, Ferrari, Porche ve bilimum arabalar, sevdiğimle beni Bağdat caddesinde dolaştırmayacaksa neye yarardı ki. İstanbul trafiğinde bi halta da yaramıyolardı zaten. Hem artık danışmanlığını yaptığım CEO'ları, bakanları da görmek istemiyordum zaten. Hepsi yalakaydı, gülüşleri sahteydi. İrkildim. O dünya zaten bana göre değilmiş, onlar kabul etse ben s.. çekmeliymişim die düşündüm rahatladım.

Düşündüğüm odur ki, Allah kimseye atlatamayacağı sıkıntı vermesin. Ama itiraf etmeliyim ki, bilgisayarımda hala McKinsey yazan bir dosya, bookmark vs gördüğümde yutkunuyorum:) Neyse McK artık benim için bitmiştir..

Bi İstanbul yaptım geldim arada. Bayramda gene yapıcam. Hep söylüyorum, Allah bu şehri özenmiş de yaratmış. Bisürü şey kötü var İstanbulda. Kemerburgaz'dan Kartal 3 saat sürdü mesela, E-5 sağolsun. Ama aradaki vapur yolculuğunda zaman ve mekan donduğu için ben hiçbişey hissetmedim (Fotğrafta kadraj yine kaymış bu arada:) Düşünün ki; o kadar trafik, çöp, 72.5 milletten cins cins heriflere rağmen bana İstanbuldan kalan yine huzur dolu bir ruh. Seni seviyorum Ey Şehr-i Istanbul...


Mimlendik madem, çabuk gönderelim.

1.En son hangi ülke gündemiyle canını çok sıktın?

Valla bu sorunun cevabı hergün güncellenmeli. Katsayı meselesi. Kardeşim imam-hatip'lere gıcık oluyosunuz diye kaç kişinin geleceğini karartınız yine. Danıştaya ne ya katsayıdan falan. Yargımısın yasamamı? Töbe ya.. Bak gene canımı sıktı.


2. En son hangi şarkıdan nefret ettin?

Bilakis, çok seviyoruz kendisini: İsmaayiil yyeeKaaa ve Feyssbuukk..


3. En son hangi fast food ürününden nefret ettin?

BurgerKing tavuk burger.. Üç günde bir yiyip nefret ediyorum. Ne koyuyolarsa içine.

4. En son hangi sakat atı yedin?

Ya geçen biyerde dürüm yedim, at bile değildi galiba. Sorunun cevabı ciğer bu arada.

5. En son hangi yerli şarkıyı beğendin?

Feyssbuuk'u saymassak, Ağladın Ya.

6. En son hangi yabancı şarkıyı beğendin?

Haris Alexiou'dandı.
Apopse Thelo Na Pio. Geçen yazımda mevcut.

7. En son hangi yerli filmi beğendin?

Devrim arabaları. İki gün önce seyrettim napıyım. Daha önce beğenmem lazımmış yoksa.

8. En son hangi yabancı filmi beğendin?

Şeytan marka giyer. Fena değildi.

9. En son hangi kitabı okudun?

İlyada. Humanity dersi alıyorum da bu yaşta.

10. En son hangi bilgisayar oyunu oynadın?

Pes 2009. Hesap et 2010'u çıktı.

11. En son hangi mizah dergisini okudun?

Uykusuz ben de.

12. En son neden korktun?

Mülakattan elenmekten. O kadar da korkunç değilmiş ama.

13. En son neye neden küfrettin?

Abi İstanbuldan Ankaraya dönüş bileti bulamadım ya. Ulan hiç mi kalmaz. Okulumu bitirmek istiyorum ben, istanbula yerleşmek için çok erken..

14. En son neyden kaçtın?

Aşti'de 15 kere "Birader istanbul mu" diyen adamdan. Sana ne lan dedikten sonra farkettim adamın tipini ve dahi cüssesini.

15. En sevdiğim 5 film?

120, Devrim arabaları, Truva, The Dark Knight, Pursuit of Happyness

16. En sevdiğin 5 şarkı?

Ya ben böyle soruları sevmiyorum. Seçemiyorum ki.. Etkilendiklerimi yazıyım bari.

Gökhan Kırdar - Üstüme Basıp Geçme
Sezen Aksu - 1980 (Sezen çok güzel söylemiş..)
Evanescence - My Immortal
Sezen Aksu - İkincisi de var ama seçemedim.
Plain White T's - Hey there delilah (Sözler çok güzel)

17. En sevdiğim 5 yemek?

Yoğurtlu adana (Adnan usta'dan ama), Patates böreği (bu da annemin olcak), Künefe,

18. En sevdiğim 5 isim?

Melda, Nilüfer, Elif, Yasemin falan filan

19. En sevdiğin 5 oyun?

Kim kiminle nerde, Kuzenlerle oynadığım ibiş, Medieval Total War, Batak,

20. En büyük korkun nedir?

O'na hiç rastlayamayacağımdan korkuyorum..

21. En nefret ettiğin 5 klişe laf nedir?

BBG evinde, popstarda, sabah programlarında duyduklarımın hepsi iğrenç.

Kabul ederse ilk mimimi paslıyorum......3lf. Zaten topu topu 5 kişi biliyorum ya neyse:)




Eee Sonra..

19 Kasım 2009 Perşembe

Ve bitti...


Evet; uzun süredir hayalini kurduğum, ulaşmak istediğim yerden artık çok uzaktayım. Aslında hiçbirşeyi insan kendine tek hedef olarak görmemeli. Bizim hayır düşündüğümüz işlerde şer, şer düşündüğümüz işlerde hayır saklı olabileceğini unutmamalı. Ancak bunları yapmak böyle söylemekten çok çok daha zor. Hele bir de istediğiniz şeyin uzun süre hayalini kurmuş, onun tam olarak sizin aradığınız şey olduğunu düşünmüşseniz.

İnsanın hayatında iki şeyin çok önemli olduğunu söylerler: iş ve eş. Ben bugün hayal ettiğim işten uzaklara doğru savruldum. Dert ettiğin şey bu muydu diyeniniz olacaktır. Ancak insan kendisi için her açıdan uygun olduğunu düşünüyorsa, herhangi bir şeyin; kaçırdığınız şey ne olursa olsun bu sizi üzer. Ben de bu gün girmeyi çok istediğim McKinsey&Company'den, mülakatlarda başarı gösteremediğim için artık çok uzaktayım.

Durup diyorum ki bu noktada, "Sen, evet sen çok büyük nankörsün. Elde ettiklerine değil edemediğin az sayıda şeye bakıyorsun. Allah belki de sana şu an sahip olduklarını bile vermemeliydi." Ne var ki, insan daha iyisini istiyor. Bilal ile benzer dertlerimiz var aslında. Gelecek kaygısı, bizi sarıp sarmalamış vaziyette. Belkide son sınıf öğrencilerinin klasik çekincesidir. Nina'ya sormalı, galiba KPSS'ye hazırlanıyordu. Seneye bu vakitte nerede olabileceğim hakkında hiç bir fikir sahibi olmamak, konu iş olunca çok rahatsız edici. Bi işe giremeyeceğim korkusu yok bende. Ancak mutlu olabileceğim bir işe girme kaygısı had safhada. Şu kriz ortamında işini kaybeden bunca insanın yanında bu kaygımın çok komik ve sinir bozucu olabileceğinin farkındayım.

Aslında bu elenmeyi, bi yerde birinin bana haddimi bildirmesi olarak da görüyorum. O adamlar bu gün ayakların yere bassın dedi bana. Bu kadar üzülmem belkide kafamdaki "ben"i değiştirmem gerektiğini hissetmemden ve bunun ağır gelmesindendir. Evet artık şunu anlamalıyım ki; ben hayal ettiğim veya olmak istediğim kişi değil, şu anda bu yazıyı yazan kişiyim. En azından şimdilik. Hayal ettiğim yere ulaşana kadar, oradaymış gibi davranmamayı öğrenmem lazım. Elimin nereye kadar uzanabileceğini iyi düşünmeliyim artık. Tabi eğer daha fazla hayal kırıklığı yaşamak istemiyorsam.

McKinsey benim için ne demekti; gerçekten yapmaktan sıkılmayacağım ve beni tatmin edecek çok istediğim bir iş demekti, rahat bir hayata sıkıntısız bir geçiş, hayallerime giden bir trendi. Ve bu tren bu gün kaçtı... Şu an teselli bulduğum şey ise, şu ana kadar hayatta benim çok istediğim şeyler yerine başıma gelenlere "iyi ki olmuş" demem. İnşallah ileride yine aynısını derim. Son sözüm: Hayırlısı...

Yazımın sonuna, çok sevdiğim Haris Alexiou'dan adını anlamını bilmediğim bu şarkıyı eklemek istedim...



Eee Sonra..

16 Kasım 2009 Pazartesi

Ben, Hem de 100 Maddede!

Bili’nin beni lanetlemesinden (mimlemesinden) mütevellit, blog aleminde racona ters hareketten üstümün çizilmemesi adına işbu “Ben, Hem de 100 Maddede!” başlıklı yazımı kaleme alıyorum. Kendisi racon falan dinlemeyip bloguma dalaştı, ama iyi de etti galiba. Uyuyan ben uyandım. Sayın blogum, affet beni.. Yeni sevgilimi ilk dakkadan kırmış gibi hissediyorum kendimi :) Ve işte bıkana kadar ben:

1) Anlayabildiğiniz üzere ihmalkar biriyim.
2) Ayrıca da sanırım tembelim.
3) İstanbulluyum, kendisi an itibariyle yegane aşkımdır..
4) İstanbul sevgimi anlatmak için tek madde çok az, delisiyim onun..
5) Bu yüzden de Ankara’dan nefret ediyorum.
6) 8 yaşında kız kardeşim var, kendisini çok seviyorum.
7) Onun dışında aileme çok düşkün sayılmam.
8) Annem çok aksi biri olduğumu söyler, Bili de öyle diyo.
9) İnsanların hatalarına karşı hiç töleranslı değilim.
10) Başkasına karşı gösterdiğim bu hoşgörüsüzlük, kendime gelince arazi oluo.
11) Çabuk sinirleniyorum, çok tepki gösteriyorum.
12) En azından düşünce olarak kötü huylarımın çoğunun farkındayım.
13) Kötü yanlarım yüzünden kendimi çok eleştiriyorum.
14) Ama başkası eleştirince, çok samimi arkadaşım değilse, hemen lafı yapıştırıyorum.
15) Dostlarım’a karşı boynum kıldan ince.
16) En büyük korkum dostsuz kalmak. Ozaman hayat çok çok zor olur bence.
17) Çoğu zaman yanlış insanlara çok değer verdiğimi düşünüyorum.
18) Sanırım esas değer verilmesi gereken kişileri de üzüyorum.
19) Melankolik biriydim, artık pek kalmadı.
20) Galiba bu yüzden, bili dinlediğim şarkıları antika diye tanımlıyor.
21) Film seyretmeyi çok istiyorum, ama hep vakit kaybı gibi gelio.
22) Halbuki internette çok vakit kaybedenlerden biriyim.
23) Alışkanlıklarımı değiştirmeyi hiç sevmem.
24) Yeni tatlar denemekten hiç hoşlanmam. Hep bildiğim tatlıları, yemekleri yerim.
25) Ama yeni yerler görmeyi çok seviyorum.
26) Araba kullanmak çok hoşuma gidiyo.
27) Fotoğraf çekmeyi de seviyorum. Ama pek beceremiyorum galiba..
28) Son dakika adamıyım malesef, böyle biri olmasam o kadar rahat edicem ki..
29) Çok maymun iştahlıyım, heves yapıp girmeye kalkmadığım iş azdır heralde.
30) Aynı zamanda sağlam bitirdiğim iş sayısı da çok değil.
31) Yine de başarısız biri diilim. Allahıma şükür çok güzel şeyler yaşadım.
32) Açgözlü sayılabilirim, hep daha iyisini istiyorum.
33) Accık manik depresif olabilirim. Ya çok güçlü hissediyorum kendimi, ya çok aciz.
34) Yine de malesef, sanırım kibirliyim.
35) Geceyle gündüzü şaşıranlardanım, hiç düzenli bi hayatım olmadı.
36) Bu aralar McKinsey’e girmeyi istiyorum baya. Ama çok zor..
37) Bili bu hayalimden ötürü bana suikast düzenlemeyi planlıyo galba.
38) Amerikaya da gidebilirim
39) Askere de..
40) Bu arada demiştim ama Bilkent Endüstri son sınıfım (sondan başa oldu biraz).
41) Şiir seviyorum, hemde her çeşit. Necip Fazıl, Ahmet Arif, Akif, Nazım, Arif Nihat Asya okurum.
42) 182,5 cm yim, 68 kiloyum, gözüm kahverengi, saçım siyaha yakın.
43) Bu kadar anadolu insanı görünümüme rağmen Selanik göçmeniyim aslında.
44) Rusça öğrenemiyorum, uğraşmıyorum, uğraşsam belki...
45) İki üç günde bir Burger King’den yiyorum. Moron amerikalılara benzicem yakında.
46) Araştırmayı, yeni şeyler öğrenmeyi seviyorum.
47) Yaşlılarla oturup onlardan hatıralarını dinlemek çok zevkli gelio.
48) Bu üniversite hayatım boyunca sanırım kendimi yanlız hissettim çoğu zaman.
49) Farid farjad seviyorum, enstrumantel müzikler, keman falan da hoşuma gidio.
50) Geyik yapmaya geldimi iş saatlerim geçio.
51) Bu saatlerin çoğunu da Üsin heba etti.
52) Çok hayal kuruyorum.
53) Hayallerimde çok mutlu olabiliyorum, üzülebiliyorum ya da çok sinirleniyorum bazen. Doğmamış çocuğa iyi don biçerim yani. (NinaNoctis ‘in dikkatine :)
54) Aslında çok basit hayallerim var:
55) Hayatımın insanınını bulmak,
56) İstanbulda şöyle güzel bi iş
57) Üsküdar’dan ev almak (denize bakmassa ne manası var, tabiki denize bakmalı :)
58) BMW 3.20d, yada yeni VW Passat araba
59) Dünya turu, özellikle Avrupa’yı iyi gezmek
60) Aslında o kadar da basit değilmiş, geriye bişey kalmadı zaten : (
61) Kendi işimi kurmak hep aklımın biyerinde var. Ama buna cesaretim yok sanırım.
62) Hayallerimde olmak istediğim insanla şu anki ben baya farklı.
63) Bu satırı yazarken yine bili aradı (03.59) ve “Artiiizzz misn seennn??” dedi.
64) Galiba accık da artiz bi yönüm var.
65) Böyle de kendime sövmeye başladım mı önünü de alamıyorum.
66) Göstermiyorum belki ama, baya merhametliyim sanırım.
67) İlk muhabbet kuşum ölünce baya ağlamış, kendisine cenaze töreni yapmıştım : (
68) Akrep burcuyum, yükselenim de öyle. En azından bence (tam kesin değil de).
69) Akrep burcunun neredeyse tüm özelliklerini taşıyorum.
70) Siyasetçilerin çoğu akrepmiş, ben de de acayip bi siyaset arzusu var.
71) Ama siyasetin böyle böüü olduğu bi dönemde hiç de giresim yok.
72) Hayalimde hep Dışişleri Bakanı olmak var.
73) Saatlerce oturup siyaset tartışırdım, artık pek tartşmıyorum.
74) Özellikle Kurtlar Vadisi’nden, Soner Yalçın’dan öğrendiklerini vahiy kabul edenlerle.
75) Siyasi görüşüm tam zıt olsa da, dava adamlarına büyük saygım vardır.
76) Allah’tan korkarım, korkmayandan da kaçarım.
77) İstanbul’umu böyle tiplerin basmış olmasından da çok rahatsızım.
78) Saatlerce Fındıklı’da, Üsküdar’da ya da Beşiktaş’ta oturup boğazı seyredebilirim.
79) Hem de saatlerce.. Hiç de bıkmam, ertesi gün gene giderim.
80) Denizi olmayan şehirlere hiç ısınamıyorum.
81) Kütüphane kurmaya çalışıyorum, sürekli kitap alıp okumuyorum.
82) Okuduğum kitaplar aklımda kalmıyor, buna uyuz oluyorum.
83) Çok şey okumak ve bilmek istiyorum.
84) “Aşk” kitabı çok hoşuma gitti, favorilerimden.
85) Mesnevi’yi bigün iyice okumayı istiyorum, an itibariyle karşımdaki dolapta kendüsü.
86) Bana ileride lazım olmayacak bir bilgiyi ez-ber-le-ye-mi-yo-rum.
87) Grup ile proje yapmaktan nefret ediyorum, kendim takılmayı seviyorum.
88) Bağlama aldım, ama çalmayı öğrenemedim.
89) Bağlamayı öğrenirsem belki bi gün keman’a da başlarım.
90) Hayatımda kutladığım doğum günüm çok az, böyle şeylerden çok insanların vefalı olmasını ve beni hep aramasını çok isterim.
91) Zekamı küçümseyen insanları öldüresim geliyor, hele de küçümseyen benden zeki değilse.
92) Bayadır bi spor neyim yapmıyorum, halbuki voleybol oynamayı çok severim.
93) Şarkı söylemeyi seviyorum, keşke sesim daha güzel olsaydı diyorum. Zaten Unkapanı’na yakındı lisem, plak çıkartırdım.
94) Pertevniyal Liseliyim, gururluyum mutluyum.
95) Ama hep Kabataş Erkek Lisesi’nde okumak istedim aslında.
96) Dengesiz bir kişi olduğumu söylüyorlar, hakları var. Anım anımı tutmuyo.
97) Zaman zaman hayallerime hiç kavuşamayacağımı düşünüyorum.
98) Ama aslında hayal ettiğimden çok uzak bir noktada değilim şu anda.
99) Genelde çok önemli karar arefelerinde karar veremediğim zaman, kaderime bırakıyorum kendimi.
100) Hernekadar belli etmesem de, hayatımdan memnunum, şükür diyorum.

Ey Bili neden yazmıyosun diyodun, bu yazıyı yazamadığım içindi. Ee artık laneti üzerimden attığıma göre, kafama göre yazabilirim. Ey Özgürlüüüüük...
Eee Sonra..

14 Kasım 2009 Cumartesi

Ayıptır, Günahtır !!!


Demokrasi adına, insan hakları adına, temel hak ve özgürlükler adına utanın! Yapmayın, etmeyin. Yazıktır, ayıptır, kerihtir, günahtır. Her kim er veya hatun kişi, başkasının bloguna girer, bloguna yazı neyim yazar:

-Tüm blog alemi ona sırt çevire,
-Blogunun izleyici sayısına kıran illeti musallat ola,
-Yazdığı yazıları başka sayfalarda hiyeroglif yazısı gibi gözüke:)
-Google onu adam yerine koyup listelemeye,
-Domain server'ının iki yakası bi araya gelmeye,
-Firefox'u 3 tab üst üste açamaya,
-Klavyesinin shift tuşu basılı kala,
-Facebook'unu farmville iletileri işgal ede,
-Bilgisayarının ekranından mor şeritler geçe,
-AntiVir'i en müşkül anında update yapmaya kalkışa,
-Ve daha nice spam, virüs, hertürlü kefere yakasından düşmeye.

Ammaaaa her kim ki bir hevesle bir blog açıp kendisine bir türlü ikinci yazıyı yazmak kısmet olmamış;

-Allah onu hackerlerin şerrinden koruya,
-Ya Rabbül Alemin kalemine kuvvet ihsan ede,
-Mimlendiği anlarda Hızır yardımına tiz yetişe,
-Ehl-i Blog kendisinin halinden anlaya, hakkında atıp tutmaya,
-Allah projelerine bi ferahlık vere de accık yazı yaza,
-Adam olup bidaha bu kadar ara vermeye,
-Bili'ye de şifre neyim zinhar emanet etmeye...
Eee Sonra..

Bu Blog Hacklenmiştir :)

Enes İstanbul'a gitti. Ben de onun bilgisayarını ele geçirdim. Madem yazı yazmıyor biraz cezalandırmak lazım ama di mi. :) Ben kimim, Sertalp tabii ki he he.

Bu Enes her işte böyle. Abi şu işe girelim, böyle fikrim var onu yapalım, ordan onu alıp buraya koyalım... Bak blog açtı, 1 yazı var toplamda. Ne çocuk bu ya. Bir senedir yurtdışına gidelim diyoruz üniversite bakalım diyoruz, beyefendinin uykusu geliyor bakacağımız zaman. Ya da 18:50 arabasıyla çarşıya gidiyor. Geç bunları Enes efendi. :)

1) Bu bloga ikinci yazı yazmicaksan kapat.
2) Artistlik yapma.
3) Geleceksen gel benle yurtdışına, gelmiceksen oyalama daha fazla.
4) Gezmeyi tozmayı çok seviyosun, adam ol, efendi ol, odanda dur biraz.
5) Hüseyin(Üsiin)'den özenip çok uyuma sen ona yetişemezsin.

Bu da benim manifestom.. Hadi bakalım...
Eee Sonra..

31 Ekim 2009 Cumartesi

Bismillah Yazısı

En sonunda olan oldu ve ben de bu blog işlerine bulaştım. Neden bulaştığımı bidahaki ay söylicem, neden bidahaki ay söyleyeceğimi de bidahaki ay anlarsınız zaten. Anlarsınız derken şu an kendi kendime konuştuğumun farkındayım tabi ama gün gelecek milyonları peşimden sürüklicem. Şu an için ise bu yazı okunmak için Hüseyin'in uyanmasını bekliyor. Ya da Bilal artık okula gelse de üstad olarak bi yol gösterse. Bu arada okul demişken, ben kendim canım Bilkent'imin bir mensubuyum.

Aslında yazma meselesi uzun süredir aklımda olan ama bi türlü girişemediğim, cesaret edemediğim bi mesele.
Her nekadar çok absürt bi olaydan bu blog işine girsem de, bu satırları yazarken kendime kızdığımı söylemem lazım. Keşke daha önce başlasaydım diyorum. Evet; yazmak, anlatmak tahmin ettiğimden daha güzelmiş. Her nekadar milyonlarca hayranım olmasa da (belki bi gün kitap yazarım o ayrı, blog işlerinden yazarlığa ! Ooo:) sadece arkadaşım Üsin (İş bu Üsin yukarıdaki Hüseyin olup, ikimizin de üzerine trakya toprağı bulaşması hasebiyle bundan sonra Üsin olarak anılacak genellikle) ve Bili The Pooh ( o da Sertalp Bilal oluo) takip edecek olsa da burayı, yine de güzel. Evet, itiraf etmeliyim ki kendim için yazıyorum. Sanat için sanat hesabı:)

Birçok blogcuda olduğu gibi, benim için de en zor kısımlardan biri tema seçmek oldu. Aslında, tema bu diildi ama Üsin diğer temam için içim karardı deyince bunu koyduk. Gerçi bu sefer de başlığımın temam için çok ağır kaçtığını söylüo ama olsun. O kısım da benim içimdeki zıtlıkları, dönen fırıldakları anlatsın. Bu arada ismim ve başlığım Haris Alexiou'nun bir şarkısından. Kendisi benim bu ara fena sardığım Yunan şarkıcı. Kendiyle alakalı da bir yazı yazma niyetim var.

Evet, merhaba blog dünyası... Bu iş beni sardı. Bundan sonra daha çok görüşücez...
Eee Sonra..